Pazar, Haziran 13, 2010

Yeryüzü silindiğinde_ sayfa 79

"Bir şey bazen her şeydir bazen hiçbir şey
diye bağırarak koşuyordu, kayıp kıtalar filozofu.
Görüyor musun yıldızların şarkısını?
Yerden yedi bin metre yirmi bir santimetre
yükseklikte açılan deliklerin kekre kokusu.
Kulağından kan damlayan adamın aradığı,
kitabın küllerinde yazan,
fısıldanacak ensene gecenin yarısı."

Yeryüzünde oturan koca ihtiyarı gösteriyordu işaret parmağıyla. Bak diyordu. Karşındakinin iki kaşının ortasında yığılıp kalmış olan kırışıklığa bak.
O hep oradaydı diye geçiyor aklımdan. O öylece geldi doğdu oraya; yaşlı, göbekli, leş kokulu...

Ardından görevini aksatanların listesini çıkarıp koyuyor önüme.
İhtiyar da bunlardan biriydi. Ağzını açıp tek homurtu çıkarmıyordu artık. Belki de miladı dolmuştu.
Sonra kargalar, habercilik yerine evrenler arası kargaşa yaymaya başlamışlardı. İsimlerinin manasını öne sürerek isyan çıkaran bir grup önderliğinde yürüyordu işler. Sloganları "Bizler kargaşa elçileriyiz" di.

Anneler emzirdikleri bebeklerin düşüncelerini ele geçirmeye başlamışlardı. Soranlara "haklıyız" Diyorlardı. "Çünkü şu gördüğünüz insan yavrularının midesinde bizim sütümüz dolaşıyor. Bize bağımlılar ve büyüdüklerinde de bu değişmemeli."

Ele geçirilemeyen ve yürüyebilen yavrular saklambaç oynamayı bırakıp kesici delicileri toplamaya çıkıyorlardı artık. Sessiz şehrin sonundaki büyücüye yalvarıyorlardı geceleri; "bize zamanı durduracak olan iksirin yerini söyle..."

Solucan toplayıcılarıysa, topladıklarını başkana teslim etmek yerine yemeye başlamışlardı. "Böyle hiç değilse açlıktan birbirimizi yemiyoruz. Büyük solucan başkanlığına girenlerin bize geri dönüşümü yapılmıyor. Bundan sonra böyle. Nemli topraklar bizimdir." Diyorlardı.

Bir yerlerde bir şeyler oluyordu ve canlıların ruhları sadece kendilerine hizmet ediyordu. Aksayan sadece dişlilerdeki küçük paslanmadan ibaretti. Yenilerdik geçerdi. Evren nasılsa salınımını daha yitiremezdi.

0 yorum:

Yorum Gönder